Mart 5, 2023
şuradan Gayrneşriyatı
117 görüntüleme

Son zamanlarda görüyorum ki bazı gruplar çağımızda epey yaygınlaşmış toplumsal ve politik bozukluklara karşı direnmeye ve savunmaya geçmeye çalışıyorlar. Söylemek gerekir ki sorunun altında yatan asıl neden ele alınmadığı sürece bu çabaların boşuna ve sembolden ibaret olduğunu da anlamak oldukça mühim. Söz konusu neden, tarihsel açıdan bakıldığında, Avrupa’da 1789 ve 1848 devrimlerinin yol açtığı yıkıma kadar izlenebilir. Bu sorunla etkin bir şekilde mücadele edebilmek için hastalığın tüm biçim ve şiddetleriyle tanınması gerekiyor. Öncelikli hedef, doğrudan ya da dolaylı olarak bu devrimci fikirlerden türeyen tüm ideolojileri, siyasi hareketleri ve partileri reddetmeye istekli bireylerin tespitini yapmak olmalıdır. Buna liberalizm ve demokrasiden Marksizm ve komünizme kadar her şey dahildir. Pozitif bir alternatif olarak hizmet etmeleri için bu bireylere rehberlik edilmeli, hayata kapsamlı bir bakış açısı ve katı bir Devlet doktrinine dayanan güçlü bir temel sağlanmalıdır.

Açık konuşacaksam söylemeliyim ki o zaman parola karşıdevrim olabilir; fakat devrimci kökenler artık çok uzaklarda kalmış ve neredeyse unutulmuştur. Daha aşağı bir türü ise uzun zamandan beri kök salmakta, öyle ki mevcut kurumların çoğunda açık ve doğal karşılanmaktadır. Demem o ki “karşıdevrim” teriminin ancak insanlar devrimci komünizm aracılığıyla yürütülen “dünya yıkımının” nihai hedeflerini anlayabildiği takdirde anlamlı olacağını düşünüyorum. Yoksa da başka bir parola, yani reaksiyon tercih edilmelidir. Bunu benimsemek ve kendini “reaoksiyoner/gerici” olarak adlandırmak gerçek bir cesaret sınavıdır. Sol hareketler uzunca bir süredir “reaksiyon/ gericilik” terimini her türlü kötülük ve utançla eşanlamlı hale getirmiştir; davalarına yardımcı olmayan, akışa uymayan ya da onlara göre “Tarihin akışını” takip etmeyen herkesi bu şekilde damgalama fırsatını asla kaçırmazlar. Solun bu taktiği kullanması beklendik bir şey olsa da bu terimin insanlarda siyasi, entelektüel ve hatta fiziksel cesaret eksikliğinden dolayı sıklıkla yarattığı ıstırap duygusunu doğal bulmuyorum; bu cesaret eksikliği, kendilerine “reaksiyoner/ gerici” yaftası yapıştırılır yapıştırılmaz, kendilerini aklamaya ve bu yaftayı hak etmediklerini göstermeye çalışan sözde Sağ ya da “milli muhafazakârlar “ın temsilcilerini bile rahatsız ediyor.

Sağdan beklenen nedir? Sol aktivistler harekete geçip dünyayı yıkma sürecini ilerletmeye devam ederken muhafazakârlar arkalarına yaslanıp izlemeli mi, yoksa tepki vermekten kaçınmalı, Sol’u alkışlamalı ve hatta yol boyunca onlara yardımcı mı olmalı? Tarihsel olarak bakıldığında, tam da hastalık henüz emekleme aşamasındayken ve dolayısıyla bulaşıcı noktalarının derhal dağlanmasıyla ortadan kaldırılabilecekken, “tepkinin” olmaması, yetersiz kalması ya da insan, kaynak ve yeterli doktrinlerden yoksun olarak yarım yamalak olması üzücü olan şey. Eğer durum böyle olsaydı, Avrupa ulusları yaşadıkları sayısız felaketten hiç yaşamadan kurtulmuş olacaklardı. Dolayısıyla ihtiyaç duyulan şey, müttefikler ve düşmanlar arasında net sınırlar çizen yeni bir radikal cephedir. Eğer “oyun” henüz bitmediyse, gelecek solun dışındaki gruplarda bile hakim olan melez ve ufalanan fikirleri paylaşanlara değil, radikalizmi, yani Donoso Cortes’in değer verdiği ifadeleri kullanırsak “mutlak olumsuzlamaların” veya “görkemli olumlamaların” radikalizmini kucaklayacak cesarete sahip olanlara aittir.

“Gerici/ Reaksiyoner” terimi genelde kulağa olumsuz bir çağrışım yapıyor, inisiyatif eksikliğini veya halihazırda var olan bir şeye karşı savunmacı bir tepkiyi akla getiriyor. Fakat gericiliğin olumlu bir alternatifi olmayan sadece savunmaya yönelik bir önlem olduğu yanılgısından kaçınmak için bu algının düzeltilmesi gerekmekte. Bu da “gerici/ reaksiyoner” kavramının dinamik bir yaklaşımı ifade eden “muhafazakar devrim” kavramıyla ilişkilendirilmesiyle sağlanabilir. Bu bağlamda “devrim” artık meşru bir düzenin şiddet yoluyla yıkılmasını değil, yeni ortaya çıkan bir düzensizliği düzeltmeyi ve normalliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir eylemi ifade etmektedir. Joseph De Maistre, katı bir “karşıdevrim” yerine, kökenlerden ilham alan olumlu bir eyleme ihtiyaç olduğunu savunmuştur. İlginç bir şekilde, “devrim” terimi başlangıçta başlangıç noktasına ya da kökene geri götüren bir harekete atıfta bulunuyordu. Dolayısıyla, mevcut duruma karşı gerekli olan yenilenme kökenlerden türetilmelidir. Ancak, “muhafazakârlık” kavramını benimserken dikkatli olunmalıdır zira bu kavram Sol tarafından damgalanmıştır ve genellikle “gericilik” gibi olumsuz bir çağrışımla eş tutulmaktadır.




Kaynak: Gayrnesriyat.substack.com